3ü
Denizli
19 Mart, 2024, Salı
  • DOLAR
    30.36
  • EURO
    32.97
  • ALTIN
    1985.0
  • BIST
    8487.2
  • BTC
    43506.093$

İntihar mı? İnkılâp mı?

24 Mart 2022, Perşembe 16:10
İntihar mı? İnkılâp mı?

Merhaba sevgili okurlar, sizlerle son günlerin fark edilmeyen önemli gelişmelerini incelemek ve bu noktalarda size yararlı olabilecek çıkarımlarda bulunmak istiyorum.  Şimdi merak edenlerle devam edebiliriz. 

Farkında mısınız bilmiyorum ama son zamanlarda genç nüfusta yoğun bir intihar girişimi yaşanıyor. Ve bu sürecin neden bu denli hızla ilerlediğini merak ederek hemen keşif yapmaya karar verdim. Zaman zaman bizlerinde aklına gelen bu tuhaf düşünce neden gençlerin zihinlerinde bu kadar yer edindi ve yetişmekte olan neslin bir sonraki nesli takip etmesi konusunda nasıl önlemler alabiliriz. Araştırmalarım ve gözlemlerim doğrultusunda keşfettiğim örnekler şunlar; Z kuşağının yaşam tarzında ciddi tehditler var. Bunlar kendilerinin oluşturduğu bir yapı değil tamamen maruz bırakıldıkları dış oluşumlar ve pedagojik bilgiye sahip olmayan ebeveynlerin ihmalleri doğrultusunda gerçekleşiyor. Biliyorum pek iştah açıcı bir konu ile gelmedim bu sefer karşınıza ama fark edilmeyen ve ciddi bir tehlike olan bu karanlık düşünce yani ‘’İNTİHAR’’ her an nerde kimin iç sesi olarak beliriyor bilemeyiz.  Ve buna engel olabilecek bir psikiyatr bilgisine sahip değiliz ama bu vakaların temel sebeplerinden birkaçını engelleyebilir ve hayattan yeteri kadar keyif alamamak ya da beklentiyi çok yükselterek hayal kırıklığı içinde boğulmuş beyinlerin bir sonucu olan bu düşünceyi engelleyecek disiplinler yaratabiliriz.  

Yetişmekte olan yeni neslin en büyük tehditlerinden birini herhangi bir bireyin üniversite mezuniyetine kadar olan sürecini kısa bir özet geçerek anlatacağım. Haydi, merak edenlerle devam edelim.

Doğum öncesi ve sorası süreçte zaten yoğun radyasyona maruz kalan bebeğimiz hayata gözlerini dikdörtgen bir arkadaş edinerek açıyor. O arkadaşı sayesinde sanal bir âlemde büyüme adımını atmış olan çocuğumuz öncesinde her şeyin ona özel olduğu hissettirilen bir oluşuma maruz kalıyor. Bu oluşum henüz psikomotor becerilerini geliştirmemiş çocuğumuz için kısıtlı oyun videoları ve çizgi filmlerden ibaret bu sanal ortamda birebir göz temasını ebeveynlerden daha çok onlarla kuruyor. Ve onların video başlangıçlarında ‘’ Kanalıma hoş geldin arkadaşım bugün senin için şunları bunları yaptık’’ gibi konuşmalar içeren başlangıç kesitleri ile sanki sadece ona özel bir şeyler oluyor hissiyatına kapılan çocuğumuz canını sıkan bir reklam çıktığında ‘’Reklamı Atla’’ butonuna basarak sabırsız bir hayatın da temellerini atmış oluyor. Artık onun için her şey kolay ulaşılır ve zahmetsiz. Ayrıca dünya nüfusunda özel bir yer edindiği fikrine içten içe kapılmış durumda. Ve zamanla gelişerek bu oyunları kendi oynama eyleminde bulunuyor. Artık o sanal âlemini kendi başına yönetmeye başlıyor. İşte bu süreçte istediği her şeyin istediği boyutta inşa edildiği sanal alem yolculuğunda ergenlik yıllarını yaşayan çocuklar ailesi ile koparmış olduğu ya da hiç kuramadığı o bağları kullanmaya çalışıp kendisinin anlaşılması gerektiği üzerine girişimlerde bulunuyor lakin sanal dünyada kurmuş olduğu karakteristik yapısı ve kuşak çatışmasını da ele alırsak bu ters tepiyor. Bu süreci stresli ve tehditkâr atlatan ergen bireyler ilk hedef olarak mantar gibi her yere açılmış olan Üniversite adı altında benim tabirimle ZAMAN DOLANDIRICILIĞI BİNALARINA yerleşme sınavına girip ilk fırsatta istediği hayatı kuracağına inandıkları ve bunun için gereksiz tonlarca bilgiyi ezberleme sürecine girdikleri aşikâr. Unutmayın ki bu sürece kadar olan süreçte bireyin çoğu zaman aile bağları kuvvetlenmedi ve aidiyet hissi güçlendirilmedi.  Ayrıca siz komşunuzdan haber alamazken dünyanın bir ucunda arkadaş edinebilen bu bireyler kendi ülkelerinin ekonomik durumunu çok rahat bir şekilde anlayabiliyor ve kendi geleceklerine karşı birazda olsa tedirgin olmaya başlıyorlar. Tabi tam bu kafalara ulaşmışken kendilerini 4 yıl sürecek bir zaman dolandırıcılığı ile henüz gelişmemiş bir şehrin gelişmemiş akademik kadrosuna muhtaç bir üniversitesinde şatafatlı bir bölümün öğrencisi olarak buluyorlar. İlk başlarda aileden uzak olmak ve borçlandırılmış bir sistem ile ellerine geçen bir miktar paranın özgürlük hissiyatına kapılıp gerçekten uzak ve hayatı boyunca hiçbir yerde kullanmayacağı bilgilerin esiri olarak mesai yapmaya başlıyorlar. Bu süreçte akşamları ucuz mekânlarda ara ara yaşadıkları deneyimler ile hayatın güzel olduğuna inanan birey mezuniyetinden sonra karşısına çıkan borçlar ile baş başa kalıp öncesinde kira fatura vb fark etmediği ödenekleri ailesi tarafından karşılanan çocuğumuz ortalama -50bin TL gibi bir borçla hayata atılıyor. Sonrasında tüm bilgi birikimi ve kendini çocukluk travmaları sebebi ile kendisini özel biri olduğuna ikna etmiş genç arkadaşımız atanamadığı için bir iş bulma çabası içinde atılıyor sokaklara…

İş hayatına başladığında artık öğrenci statüsünde olmadığı için kimseden destek alamayan arkadaşımız, yıllarca ezberlediği ve emek sarf ettiği tüm bu serüvenin karşılığının 5.000 TL olması durumunu ilk başlarda fazla yadırgamıyor. Zamanla hiç okumayan ya da bir şekilde bir meslek sahibi olmuş bireylerin kendisinden fazla kazandığını ve statü olarak kendisinin yine de daha üstün olduğu karmaşası arasında düşüncelere dalıyor. Kazanmış olduğu maaşın 2Bin TL ye yakınını eve harcayan. Bin TL sini üniversite kredisi yüzünden devlete geri ödeyen birey elinde kalan parayı ay sonuna kadar geçimini sağlamak için sağlıksız ucuz ve beyin düşmanı besinlere harcamaya başlıyor. Bu süreçlerde hiçbir şekilde ailesi ve çevresi tarafından kabul görmeyen ve sürekli daha iyisini yapmaya zorlandığı hayatta birey hem manevi hem maddi hem de zihinsel olarak bir çöküşün içinde buluyor. Bu süreci atlatabilmek için kendini keyif verici maddelere yöneltiyor ya da zihinsel yapısını alt edip köle sistemine dâhil olarak üretim kafası çalışmayan ATM memurlarına dönüşüyor. Ya da bu süreci asla kabul edemeyerek bu anlamsızlığa bir son vermek adına hayatına son veriyor. Şimdi bir bireyin İntihar etmesini yargılamadan önce bu kayıp giden gençlerimizin elinden tutacak bir sistemi var etmenin, toplum olarak bilinçlenmenin ve gerçeği görme adına kişisel gelişim ve psikolojinin hayatımızda ne denli var olması gerektiğini vurgulamama gerek yoktur umarım.  Bir bireyin hayata atılmasını 25 yıl ertelemek büyük bir risk ve hatadır. Zaten ortalama 75 yıl süren hayatın 3/1 i kadar süreyi aynı hayatı yaşayabilmek için harcıyoruz. Bu eğitim sisteminde ve ülkenin yönetimi konusunda siyasi bir çıkarımda bulunmak değil niyetim. A B C hükümetleri varken de bu böyleydi. Yapılması gereken toplum olarak bilinçlenmek ve artık gerçekten birbirimize samimiyet ile yaklaşmak. Ben bugün bir başkasının çocuğuna selam verip ona hayatla ilgili tecrübelerimi aktarıp onu anlamaya çalışırsam sen de komşunun çocuğuna bir kulak verirsen yani herkes kapısının önünü ve kendi zihnini temizlerse şimdi değil belki ama bir sonraki nesli kurtarabiliriz. İntihar hepimizin ortak suçudur. Herkes mi intihar ediyor? Hayır. Şanslı olanlarda var bir şekilde kazananlar. Ya da pasaportunu eline alıp kayıp giden yıldızlar var.

 Sizleri sevgi ile selamlıyorum. Çocuğunuzun elinden tableti bir süre alıp onun bu hayata hazırlanma sürecinde etkin bir rol oynamaya başlamanın tam vakti. Hiçbir yere suç atmaya bahane üretmeye gerek yok. Bunu önce biz inşa edeceğiz. Hep beraber. Bizler kız çocuklarının diri diri gömüldüğü dönemlerde kızını omzunda taşıyan Hz. Muhammed’in,  ‘’İşini en iyi yapan ülkesini en çok sevendir’’ diyen M.Kemal Atatürk’ün ve nice insanlığa hizmet etmiş önderlerin nesilleriyiz. Bu bilinci sağı solu karıştırmadan korumanın ve olması gereken düzeni kurmamızın zamanı gelmedi mi? Önce biz değişeceğiz sonra Dünya…

Koyuna kurt muamelesi yapılmaz, çobanı değiştirmek koyunu kurt yapmaz…

Araştırmacı Yazar

Furkan Karaıslı

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.