Denizli
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.44
  • EURO
    35.05
  • ALTIN
    2347.7
  • BIST
    9003.22
  • BTC
    69462.36$

Sinemadan Çıktığımızda

24 Temmuz 2017, Pazartesi 14:40

Sinemadan çıktığımızda  ‘’O’lum herkesin,   mersedesi  olsa  ne güzel  olurdu’’dedi Nuri. İlkokul dördüncü sınıfta okuyorduk ve sömestr tatilinin ikinci günüydü. O güne kadar beni eğlendiren tek insan, tek  arkadaşım, dinlediğim tek insandı, hep  hayal dünyasında gezer ama önemli şeyler konuşurdu.Kısa bir  süre saçmaladıktan sonra  çok önemli şeyler söyleyeceğini bilirdim.Ciddi değil,  ama önemli şeyler….

          ‘’Herkesin mersedesi,  olsa   n’olacak ki?’’dedim. İlgisiz, önemsemez ve alaycı görünerek onu tetikledim. Benim derdim,  birazda onu konuşturmaktı.  Onu  biraz olsun havaya sokmaktı. Birinci sınıftan  beri  tanırdık   birbirimizi,  onu  kırmadan, üzmeden, çocuk güzelliğinde ki  hayal kapılarını açabiliyordum. Nuri’yi neyin kızdırdığını, neyin sevindirdiğini neyin heyecanlandırdığını öğrenmiştim. Arkadaşlıkta biraz böyle bir şey değil mi  zaten.

            ‘’herkesin mersedesi olacağından değil, o’lum’’dedi.’’çok makara olurdu’’

‘’nasıl yani’’dedim.

Annesini ,filmdeki  fabrikatör  eşlerine benzeterek  sesin tonunu, filmlerde ki  kadınların sesine ayarlar,’’bey  kuaföre kadar bırakabilirmisin beni.’’diye konuşur. Ya da Fabrikatör Hilmi bey olup ‘’oğlum fabrikaya çek,  arabayı‘’derdi. Ya da Zengin bir  baba olur‘’hadi çocuklar binin arabaya, bu gün denize,  tatile gidiyoruz’’   diye muziplikler yapardı.

            Bilirdik olmazdı böyle şeyler gerçek hayatımızda, altı yıl önce köyden kente gelmiş yoksul insanların çocuklarıydık. Hem,  bizim annelerimizin başı,  eşarplıdır. Kuaförde neymiş.

           Gülerdik…

         ‘’ Nuri, sen,  manyaksın’’ derdim… Yine,  gülerdik. Gülüyordu. Hayatımda Nuri kadar gülen birine,  hiç rastlamadım. Bugün orta yaşına gelmiş biri olarak rahatlıkla,   söyleyebilirim ki, o çocuk,  kadar, nefessiz,    küçük  hıçkırıklarla,  soluksuz  gülebilen bir  insanı hiç görmedim ömrümde.

          Durmaz yine devam ederdi, kahkahalarımızın tam orta yerinde ‘’O’lum arabayı sağa çek. O’lum arabayı fabrikaya sür’katıla katıla gülerdik.

         Boya sandıklarının ağırlığını, omuzlarımız hissetmez olurdu. Ayakkabı,  boyuyorduk, harçlığımızı çıkartmak  için,  Cevdet amcanın bakkalının önündeki  leğenden iki külah çekirdek alıp, tabakhane deresinin oradaki  yola yöneldik.

          Nuri’yle yürümesem eve on beş dakika erken varırdım ama ben bunun,  farkın da  değilim, henüz. Nurilerin  evine yaklaştıkça biraz  duruyor, yoldan geçen arabalara bakıyorduk bir mersedes  görsem espriyi  patlatacam ama  hep yük traktörleri  geçenler. Hava çabuk  kararıyor, kenttin bu bölgesin de,  sokak lambaları çoğu zaman arızalı nedendir, bilmiyorum. Karanlığın kıyısında,  nefeslerinden,   buhar soluyan, üşüyen,  iki  çocuk,   gülüyorduk boyuna. Konumuz  hep  mersedes.Aşağı  mersedes , yukarı  mersedes…

             Birden ciddileşti  ‘’o’lum mersedesimiz olsa ne güzel olur’’ dedi. Onun en büyük,  oyunuydu. Gülerken birden ciddileşir,  muhteşem bir konu bulmuş gibi,  kartal gözlerini,  gözlerime dikerdi.

             Bir an karşıya geçecek gibi yaptı,  bende onu izleyecek gibi hareket ettim,  Nuri,  bir an durdu, döndü,  bana  baktı. Benim orada durduğuma emin olmak istedi. Yüzünde son  kahkahalarımızın  narin bir gölgesi vardı. O işlek yola sağına soluna bakmadan fırladığın da yük traktörünün  onu altına alıp sürüklediğini gördüm. Yıllar boyunca  o  sahneyi  gözlerimde  canlandırmaya çalıştım hep. Neden bana bakarak asfalt  yola fırlamıştı. Karşıdan karşıya geçmeye çalışırken,  çok temkinli  olmasına rağmen  o  akşam,  elektrik lambalarının yanmadığı o akşam, neden öyle bir şey  yapmıştı?

Traktör onu bir çuval gibi sürükledikten sonra biraz daha gitti. Sürücü,  birine çarptığının bile farkında değildi. Traktörün farları da yanmıyordu. Gerideki araçların farları Nuri’nin ağır ağır kıpırdayan vücudunu aydınlatıyordu. Nuri,  Azrailin elini tutmak ister gibi sağ kollunu havaya kaldırmıştı. Yanına vardığım zaman el tutma işinden de  vazgeçti. Bakışları gülümsüyordu. Göğsü paramparça olmuştu. ‘’mersedes’’diye mırıldandı ve bakışları katılaştı. Bu onun son sözüydü.

               Sırtından,  sızan kan gecenin karanlığında küçük bir göl oldu…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.