Haberler Mail veya WhatsApp olarak gelsin!
Evlilik vaadiyle erkekleri dolandırmışlar! Eş zamanlı baskın
Evlilik vaadiyle erkekleri dol...
17:57Merkezefendi’de ‘engelli İstihdamı Çalıştayı’ Düzenlendi
Merkezefendi’de ‘engelli İstih...
16:25Denizli'de kamyon, hafif ticari araca çarptı; 1 ölü, 2 yaral...
Denizli'de kamyon, hafif ticar...
16:17Denizli'de öğrencilerin diktiği fidanları çaldılar
Denizli'de öğrencilerin diktiğ...
Saadet Partisi heyeti, Denizli Gazeteciler Cemiyeti’nde düzenlediği basın toplantısında üretici, adalet ve dış politika başlıklarında eleştirilerini dile getirdi; Şerafettin Kılıç kapsamlı mesajlar verdi.
denizli24haber
EDİTÖR
Giriş: 18.09.2025 - 14:01
Güncelleme: 18.09.2025 - 14:01
Denizli Haber – Saadet Partisi Denizli İl Başkanı Abdullah Özeren ve Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç ile yönetim, Denizli Gazeteciler Cemiyetinde basın toplantısı düzenledi. Şerafettin Kılıç, Denizli Gazeteciler Cemiyetindeki basın toplantısında tarım destekleri, bütçe, zeytinlikler, ekonomi, adalet ve Gazze başlıklarında sert açıklamalar yaptı.
KENT, EMEK VE ÜRETİCİ
“Bizim medeniyetimizde şehir sadece taş ve toprak değildir. Şehir alın teridir, emeğin karşılığıdır, bereketin simgesidir. İşte Denizli'de bu simgenin en güçlü temsilcilerinden bir ilimizdir. Ama bugün bu güzelliklerin üzerine kara bulutlar çökmüştür. Bereketli topraklarda üretici, emeğinin karşılığını alamaz hale gelmiştir. Çiftçi artık tarlasına küskündür. Mazot ateş pahasıdır, gübre el yakmaktadır, sulama maliyeti taşınamaz boyutlara ulaşmıştır. İlaç ve nakliye bedelleri çiftçinin belini bükmektedir. Ürün fiyatları yerinde sayarken maliyetler her gün katlanmaktadır. Köylü borçla ayakta durmaya çalışmaktadır.” şeklinde konuştu.
ZİRAİ DON VE ÇİFTÇİ TALEPLERİ
“Değerli arkadaşlar, basınımızın değerli mensupları. Geçtiğimiz aylarda zirai don felaketi yaşandı biliyorsunuz, nisan başlarında. Üzümden elmaya, kirazdan sebzeye, efendim fındıktan kayısıya birçok meyve zarar gördü. Bahçeler yandı, dallar kurudu, emekler boşa gitti. Çiftçi bir yıl boyunca sabahın erken saatinden gece yarısına kadar çalıştı, masraf yaptı, umutlarını buraya bağladı ama bir gecede bütün emek heba oldu, yok oldu. Felaketin ardından bizim bir takım açıklamalarımız oldu. Dedik ki çiftçilere önümüzdeki yıl rehabilite çalışmalarında kullanmak üzere dekar başına belli bir miktar hibe olarak yardımda bulunulsun. Ama bu hibe olarak bulunulması gereken yardım da çiftçiyi tatmin etsin. Onun önümüzdeki yıla ilişkin masraflarını büyük ölçüde karşılasın diye bir talebimiz oldu. İkinci olarak geçmiş yıl borçlarıyla ilgili olarak bir daha talebimiz oldu. O da iki yıl boyunca en az geçmiş yıl borçlarının taksitlendirilmesi veya dondurulması faizsiz bir şekilde. Ondan sonra da belli periyodik şeylerle bunun karşılanması talebinde bulunduk. Bunun dışında değerli arkadaşlar, hem su hem elektrik giderlerinde kolaylık sağlanması, Bağ-Kur sigorta primlerinin ödenmesi, bütün ama herkesin, bütün zarar gören herkesimin de bu zararlarının telafisi ile ilgili adımlar atılmasını ifade ettik. İşte bu çerçevede Sayın Cumhurbaşkanı kararı yayınlandı birkaç gün önce hatırlıyorsunuz. Dedi ki belki bu karar üreticinin yarasının yarısını, yaralarını sarar, çiftçimizin elinden tutar. Ama gördük ki ödeneceği söylenen rakamlar sembolik kaldı. 5.000 ile 6.500 lira arasında dekar başına para ödeyecekler. 100 binlerce liralık zararı olan üreticiye 3-5 bin lira gibi para vermek destek değildir. Çiftçinin ihtiyaçlarını görmezden gelmektir. Buradan soruyorum. Yanan bağların, kuruyan bahçelerin, dökülen ürünlerin hesabını bu 3-5 kuruş mu karşılayacak? O kadar mı tutuyor bu söylediğim hususlar? Çiftçi nasıl üretime yeniden devam edebilecek? Hangi borcunu kapatacak bu 3-5 bin lirayla? Hangi masrafını karşılayacak? Bu ödeme kararı üreticinin derdini hafifletmedi, aksine biraz daha derinleştirdi. Ayrıca %20 oranının altındaki zararların destek dışı bırakılması ise açıklanması zor bir karardır. Her ay faize giden milyarlarca lira kaynak ortadayken, ne hikmetse üreticiye gelince kaynak yok.” ifadelerini kullandı.
TARIM KANUNU VE BÜTÇE
“Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz Tarım Kanunu'nda 2006 yılında yapılan bir değişiklik var. Gayri safi milli hasılanın %1'i nispetinde tarım kesimine yapılan destek %1'den az olamaz diyor o madde. Bu iktidar tarafından çıkartılmış bir madde bu. Peki 2006 yılından 2025 yılı sonuna kadar, bu yıla kadar hiçbir zaman %1 kadar destek verildi mi çiftçiye, tarım kesimine? Hayır, verilmedi. Verilmiyor ne hikmetse. Sadece kanunda yazıyor, az olamaz diyor ama verdikleri rakam her zaman binde birlerde kalmıştır, yüzde birler değil. Binde birlerde, binde ikilerde kalmıştır değerli arkadaşlar. Bakınız bu sene verilmesi lazım gelen, gayri safi milli hasılamızın %1'i 615 milyar liradır. Ama bütçeye konulan destek miktarı da 135 milyar lira. Şimdi soruyorum, nerede bizim çiftçiye verilmesi gereken 480 milyar liralık destek? Nereye gidiyor bu para? Kime gidiyor bu para? Veremezler çünkü zaten Tarım Bakanlığı'nın bütçesi bu kadar değil. Dolayısıyla bunlar bütçe yapmasını da bilmiyorlar değerli arkadaşlar. Siz bir madde koyuyorsunuz diyorsunuz gayri safi milli hasılanın %1'inden az olamaz. Tamam. Diğer giderleri de toplayın, 615'in üzerine onu ilave edeceksiniz. O da bir trilyon civarında bir rakama tekabül edecek. Yani bütçe böyle yapılır. Yoksa siz 615 yazıp da 135 verecekseniz bu maalesef doğru bir bütçe anlayışı değildir.” değerlendirmesinde bulundu.
ZEYTİN, MADENCİLİK VE DOĞA
“Biz Saadet Partisi olarak diyoruz ki, çiftçiyi küstüren bir iktidar, milletin ekmeğini küçültür. Çiftçinin zararını gerçekçi rakamlarla karşılayamayan bir anlayış, aslında Türkiye'nin gıda güvenliğini riske atmaktadır. Eğer çiftçi üretimden çekilirse sadece Denizli değil, bütün Türkiye aç kalır. Don felaketi bu ülkede her yıl tekrarlıyor biliyorsunuz. Kimi zaman don miktarı biraz daha fazla oluyor, kimi zaman daha az oluyor. Buna rağmen hala kalıcı bir tarım sigortası sistemi kurulmaması da ayrı bir garabettir, kabul edilemez. Bizim anlayışımızda tarım stratejik bir alandır. Çiftçi ise bu ülkenin baş tacıdır.
Değerli arkadaşlar, basınımızın değerli mensupları. Mesele sadece don meselesi de değildir. Zeytinliklerimiz ve tarım alanlarımız da büyük bir tehdit altındadır. Rant uğruna asırlık ağaçlarımız kesilmektedir. Enerji ve maden projeleri için köylünün toprağına el uzatılmaktadır. Muğla'nın İkizköy'ünde, Akbelen Ormanı'nda, üzerinde meyvesiyle birlikte zeytin ağaçlarının söküldüğünü hep birlikte gördük. Bu sadece tarım meselesi değildir, bu bir medeniyet meselesidir. Zeytin ağacını koruyamayan, bu milleti de koruyamaz. Bizim inancımızda zeytin ağacı kutsaldır. Bu ağaca sahip çıkmak kültürümüze, kimliğimize, tarihimize sahip çıkmaktır. Madencilik faaliyetlerine karşı değiliz tabii ki. Bu ülkenin kaynakları milletimiz için elbette zenginliğe dönüştürülmelidir. Ancak ormanlarımızın, zeytinliklerimizin rant uğruna şirketlere peşkeş çekilmesine seyirci kalınamaz.” vurgusunu yaptı.
İŞSİZLİK, ENFLASYON VE ADALET
“Denizli aynı zamanda sanayinin ve ihracatın da merkezlerinden biridir. Tekstil, mermer ve tarım ürünleriyle hem ülkemize hem dünyaya üretim yapmaktadır. Ama gelin görün ki bu üretim gücü halkın refahına yansımamaktadır. Gençlerimiz işsizdir. Üniversite mezunu gençlerimiz iş bulamamaktadır. Bulanlar da asgari ücretin altında, güvencesiz işlerde çalışmaya mahkum edilmektedirler. Gençlerini işsizliğe mahkum eden bir ülke aslında geleceğini karartmaktadır. Bugün sadece Denizli değil, bütün Türkiye yangın yeridir. Emekli aldığı maaşla pazara çıkamıyor, işçi emeğinin hakkını bulamıyor, esnaf siftah yapmadan kepenk kapatıyor, vatandaş pazara gidince maalesef filesini dolduramıyor. Enflasyon mutfakları yakmış, millet çaresiz kalmıştır. Ama iktidar hala "ekonomi uçuyor" masalları anlatmaktadır. Uçan sadece fiyatlardır, büyüyen sadece borçlardır.
Adalet sistemi diye bir sistem kalmamıştır, güven kaybetmiştir. Haklı olan değil, güçlü olan kazanıyor. Mahkemeler siyasetin gölgesi altında kalmıştır. Böyle bir düzende huzur olmaz. Bizim davamız güçlünün değil, haklıların iktidarını kurmaktır. Biz Milli Görüş olarak, Saadet Partisi olarak adaletin üstünlüğünü savunuyoruz.” ifadesini kullandı.
DIŞ POLİTİKA VE GAZZE
“Dış politikada da aynı günübirlik, ilkesiz anlayış sürdürülmektedir. Dün düşman dediğine bugün dost, dün dost dediğine bugün düşman denilebilmektedir. Bu gelgitlerle devlet yönetilmez. Biz şahsiyetli bir dış politika anlayışını benimsiyoruz. Komşularla barış, mazlumlarla dayanışma, ümmet bilinciyle hareket etmek esastır.
Gazze'de hepimizin yakinen şahit olduğu, tarihin en kanlı soykırımlarından biri yaşanmaktadır biliyorsunuz. İki yıldır bu iktidarın en azından somut tek bir adım atmasını bekledik. Hala da bekliyoruz. Ancak somut adım atmayı bırakın, İsrail'e giden petrolün vanasını kapatmaktan bile aciz kaldılar. Limanları siyonist gemilerine açık tutmaya hala daha devam ediyorlar. Bütün gerçekler ortadayken kürsü nutukları, sert bakışlar ve kınamanın ötesine geçmeyen bildirilerle milleti uyutmaya çalışmaktan da bir an geri durmuyorlar. Bugün başka boyutlarıyla devam eden bu kanlı soykırım tarihe not edilirken, İsrail'e karşı yapılanlar ve yapılması gerekirken yapılmayanlar da aynı şekilde not edilmektedir. Üzülerek ifade ediyorum ki değerli arkadaşlar, tarihi boyunca mazlumlara umut olmuş, yurt olmuş bu topraklar mevcut iktidarın marifetiyle bu vasfını yitirmiştir.” sözleriyle eleştirdi.
SAHADA DİNLEYEN SİYASET VE ÇÖZÜMLER
“Değerli arkadaşlar, Türkiye'mizin her noktasında milletvekili arkadaşlarımızla birlikte milletimizle bir araya geliyoruz. Milletvekiliyle buluşuyor dedik. Esasında biz daha ziyade konuşan tarafta değil, dinleyen taraftayız. Akabinde dinlediklerimizi asıl muhataplarına ulaştırmak adına bir gayretin içerisindeyiz. Sorunları yerinde görüyoruz. Biz Saadet Partisi olarak sadece bir eleştiren bir hareket değiliz, aynı zamanda çözümü olan bir hareketiz. İsraf düzenine karşı tasarruf düzenini savunuyoruz. Borç ve faiz ekonomisine karşı üretim ekonomisini savunuyoruz. Emeklinin, işçinin, çiftçinin, esnafın hakkını gözeten adaletli bir paylaşımı savunuyoruz. Siyasetin merkezine ahlakı ve maneviyatı yerleştiriyoruz. Bugün Türkiye'nin dört bir yanında teşkilatlarımız milletin içerisindedir. Sekiz tane Genel Başkanımızla birlikte dokuz milletvekilimiz var. Sekiz tane milletvekilimiz 80 ildedir bu ay içerisinde. İnşallah 81. il olan İstanbul'u da 40 ilçesiyle birlikte sekiz arkadaşımız, her birisi beş ilçe olmak üzere ziyaret gerçekleştirilecek. Böylece Türkiye'yi adım adım dolaşmış olacağız. Bizim siyaset siyasetimiz günü kurtarmak için değil, geleceği inşa etmek içindir. Bizim davamız şahsi ikbal davası değil, milletin selamet davasıdır.” şeklinde konuştu.
UMUT VE ÇAĞRI
“Buradan Denizli'den vatandaşlarımıza seslenmek istiyorum. Sakın ola umutsuz olmayın. Çiftçimiz yeniden ayağa kalkacaktır. Emeklimiz hakkını alacaktır. Gençlerimiz işsiz kalmayacaktır. Esnafımız yeniden nefes alacaktır. Zeytinimiz, toprağımız, suyumuz korunacak, Türkiye yeniden adaletle, bereketle buluşacak. Bu bozuk düzen değişecektir. Miyadını çoktan doldurmuş olan bu düzenin yerine mutlaka ama mutlaka adil bir düzen kurulacaktır. İşimiz kolay değil biliyoruz. Ancak Erbakan hocamızın da ifadesiyle, iman varsa imkan da vardır diyoruz.” ifadeleriyle konuşmasını tamamladı.
BİR CEVAP YAZ
E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir