3ü
Denizli
19 Mart, 2024, Salı
  • DOLAR
    30.36
  • EURO
    32.97
  • ALTIN
    1985.0
  • BIST
    8487.2
  • BTC
    43506.093$

Bugün, Bunlar Hep Güzden’in Doğum Günü

24 Ocak 2021, Pazar 19:48
Bugün, Bunlar Hep Güzden’in Doğum Günü

Bugün kitabım Bunlar Hep Güzden’in doğum günü, bir yıl önce bugün itibariyle yayımlandığında henüz kitabı yayımlanmış olmanın heyecanıyla seviniyor ve bu sevincimi de sakınmadan herkesle paylaşıyordum. Bir haftadır 24 Ocak yaklaşıyor dedikçe,geçtiğimiz yıl bugünlerde kitabıma dair neler yaşadığımı hatırlıyorum. Öncesinde ve sonrasında olmak üzere yürüdüğüm yolları, geçirdiğim evreleri, nasıl bu fikre kendimi ittiğimi ve nasıl bu denli cesaret edebildiğimi zihin muhakememden geçiriyorum.

Hayat hakikaten de öyle ilginç ve sürprizli ki insanlar olarak bizler, kimlerle neler yaşayacağımızı, nerelerde olacağımızı asla bilemiyoruz.

Şimdiyse Denizli’deyim, ailemle ve evimdeyim. Hayat bu sıralar böyle istiyor, süreç böyle zorunlu kılıyor, bizler de mecburen bugünleri atlatmak durumundayız. Buna rağmen iyi şeyler de oluyorsa, sağlığımıza şükredip her sabaha mutlu uyanıyorsak kârdayız. Bu anlamda mutlu olduğum, muhteşem hissettiğim sebeplerim varken bir de kitabıma dokunup ona can olmakla bu sevinçle dolmam bana hayatın armağanı oldu. Değişmeyecek olan değerliliğiyle onun da benden bir parça olmasıyla ömrüm boyunca mutlu olacağım.

Yazdıklarımı kitaplaştırma fikrim nasıl oluştu, neden böyle bir atılımda bulundum? Elbette kendimce nedenlerim oldu ve elbette bunu başarabilmek kolay değildi. Kolay olmamalıydı da esasen. Öğrencilik yıllarımda aklıma dahi gelmeyen yazarlık mesleğine bu denli yakınlaşmam benim için de şaşırtıcı oldu. Bu aklımın ucundan dahi geçmeyen bir uğraştı. Elbette şiir, öykü, roman okumayı ve tümüyle edebiyatı seviyordum. Şimdilerde evimin unutulmuş kuytularında, okul yıllarımdan kalma defterlerime yazdığım şiirlere denk gelince o zamanlar da şiirle bayağı ilgiliymişim diyorum. Defterlerdeki şiirleri okudukça hafızam beni o günlerdeki Nermin’e götürdüğünde elbette diyorum, severdim şiir okumayı ve de beğendiklerimi de özenle yazardım.

Çocuklarım dünyaya geldiğinde başka şiirler, bambaşka kitaplar okudum yazdım. Onlara dair sayfalarla doluydu. Kapağını açtığımda kızımın ve oğlumun hikâyeleri olan sayısızca kitabım oldu. Halk arasında ironi yapılan meşhur bir söz vardır her şeye uyan, anneliğin kitabını yazdım denir, aslında anneliğin değil o kitap, çocuklarımız bizim kitaplarımız. Onlar bizim en güzel en muhteşem eserlerimiz. Onlarla neler öğreniyoruz, nasıl gelişiyoruz. Kızımı ve oğlumu büyütürken bazen onlara minik kâğıtlara notlar yazar; masalarına, dolaplarına ya da oldukları yere sessizce bırakırdım. Biz bazen de bu notlarla iletişim kurardık. Özellikle de biraz sitemliysek ya da birbirimizi anlamıyorsak bu notlar bulunmaz fırsattı. Sırf ben mi? Onlar da bana yazardı. Mutfakta oyalandığım sırada arkama döndüğüm bir an mutfak kapısına yakın bir yerde yere atılmış bir kâğıt parçası bulunca, nasıl da heyecanlanırdım. Ne yazmış ki acaba diye meraklanıp o minik parmakların yazdığı kelimeleri delice çarpan anne kalbimle bir solukta okurdum. İşte benim yazma serüvenimin temelleri böyle böyle oluştu.

Kâğıtlar büyüdü, notlar uzadı zamanla. Artık kendi kendime de bir şeyler yazmaya başlamıştım. Her gün olmasa da bazı günler günlük tutmuş gibi o gün olan bitenleri yazmışım. Düzenli defter tutmamışım, gelişi güzel kâğıtlara, not defterlerine yedi sekiz satırlık karalamalarla. Bir yerlerden buluyorum, demek ki atıvermemişim, saklamışım da.

Kitap okumanın önemli bir gelişme aracı olduğunu çok öncelerden bildiğimden daima okumaya yönelmiştim. Okumayı sevmenin faydalarını çokça gören biri olduğumdan özelikle annelere, babalara ve gençlere tavsiye ettiğimde, kitap okumuyorum diyenlerle karşılaştığımda üzülüyorum. İnsan okudukça gelişiyor, okudukça da duruluyor. Sakinleştirici etkisiyle kitapların dünyasında gezinmekle ve vakit geçirmekle kendimize de bizimle birlikte yaşayanlara da hem iyilik yapıyoruz hem de katkı sağlıyoruz. Bu yüzden kitaplarla iç içe olan insanların hayatlarını daha muntazam sürdürdüklerini görebiliriz.

Kitabıma geleyim. Bugünlere de bunlar hep güzden diyesim geliyor. Bir yıldır salgınla mücadele edenler olarak olanları evlerimizden takipteyiz. Bir yılın sıkıntısı bir yıl gibi değil, adeta üç yıl etkisi bıraktı. Minik notlar, günlük tutmalar derken sonra bir gün oturdum ciddiyetle ve nahifçe bir yazı yazdım. O anki duygularımla. Bu yazıyı yazmakla kendimi iyi hissedince devamları geldi. Bir bayram sabahıydı, gece boyunca uyumamıştım, balkonun köşesine sinip üzüntüyle yazdım. Ara sıra bir köşeye oturup dünyadan kopup bir şeyler yazıyordum. Öyle muhteşemdi ki! Yazdıkça, unuttuğum anları dahi hatırlıyordum. Bu nasıl bir şeydi, zihnim hazinemdi, dopdolu ve ışıl ışıldı. İşte böylelikle yazma eylemlerim sürerken, bir gün bir vesileyle yazmayı ilerletebilir miyim diye değerli eğitimci, yazar, şair Şerif KutludağHocam’a danışmıştım. Yazılarımı okumayı istemekle büyük bir incelik göstermekle kalmamış devamlarını isteyip cesaretimi ve özgüvenimi kazanmama çok yardımcı olmuştu. Onun sayesinde yazdığım pek çok yazıyla yazma serüvenimi birlikte başlatmış olduk. Önce facebook, sonra Milliyet Blog derken uzunca bir zaman şiir, makale ve öykülerle çevremdeki herkesle yazdıklarımı buluşturmuştum. Yakınımdaki tüm fırsatları değerlendiriyor, kızımın ve oğlumun da dil anlatım, imla bilgilerinden sıklıkla faydalanıp, destekleriyle bu süreçteki kaygılarımı ve hatalarımı en minimum seviyeye getirmeye uğraşıyordum. Bu sıralarda kızımın sayesinde tanıdığım sevgili Serkan’ın desteklerini ve büyük yardımlarını da söylemeliyim ki onun yazılarımdaki yanlışı, doğruyu gösterme hususundaki özverili öğretmenliğine her zaman saygım sonsuzdur. –Sevgiler Serkan Hocam :)

Denizli Yazar Bir Derneği Başkanı, değerli yazar, şair, karikatürist Abdülkadir Uslu’nun da gönülden desteklerini almayıbaşardım diyebilirim ki desteğini ve ilgisini esirgemediğini ve de her koşulda canlı tuttuğunu bilirim, sağ olsun. Şiir Evi’nin değerli dostlarının ve şairlerinin vefalarını, her daim kalbimde capcanlı duran çiçekler gibi bakar ve tutarım.

2017’de başlayan, iki yıl süren aradan sonra da ilk öykü kitabımla herkese yeniden merhaba demiştim. İki yıl ara vermiştim vermesine ancak bu zamanlarda hem dinlenip hem ailemle daha çok vakit geçirip İstanbul’da da uzun zamanlar bulunmakla kimi zaman da yazdıklarımı gözden geçiriyordum.  Acaba yeni öyküler yazmalı mıyımya da şiirlerim kitap olabilir mi ki diyerek,bu düşüncemin olası bir fikir olup olmadığından emin olmak istiyordum. O kadar çok kitap basılıyordu ki acaba her basılan kitabın okuyucusu olur muydu? Aslında böyle düşünmekle dahi kendimi bu düşüncemden soyutlayıp çekimser davranıyordum. Buna rağmen kafamın bir ucunda duran ve bazen beni yoklayan olabilir mi sorusuyla tekrar gündeme getirdiğim bu fikrimi öncelikle aileme ve Serkan’a danışıyordum. Çok zaman önceden tanıdığım ve de sevdiğim yazar arkadaşım Kezban Taysun Hanım’la da görüşüp konuyu onun tecrübesiyle irdelediğimizde belli bir aşamada kalmıştım. Dönüp dolaşıp bununla meşgul olmalarım arttığında oturup bir şeyler yazma vaktim çoktan gelmişti. O değerli saatleri, dinginliği ve yalnızlığı bulduğum an koltuğa mıhlanıp yazmaya çalışıyordum. Kimi aylar İstanbul’da kimi aylar Denizli’de. İki, üç, beş derken on sekiz on dokuz öyküyü sürekli gözden geçirdiğim o sıkı dönem geldi. Sıkı diyorum çünkü iki sayfalık makalelere benzemiyordu bu iş, yorucuydu ve hırpalıyordu. Sonra, Yitik Ülke Yayınları’nın genel yönetmeni Kadir Aydemir Bey’le görüşmelerimiz başladı, ancak ilk görüşmenin üzerinden dokuz, on ay geçtikten sonra gerçek bir anlaşmaya varmıştık. Başlardaki çeşitli nedenlere bağlı çekimserliğim nedeniyle basım işini ileriki bir tarihe saklamıştık. Bugünlerden aylar sonra, sıcak bir temmuz gününde babamı da kaybedince kitabımla meşgul olamayıp yasımı tutmuştum.

Yas biter mi? Bitmiyor elbette ancak insanın aklını dağıtan onca günün, yaşayışın arasında öyle boynu bükükçe duruyor yasınız. Kitabımı babama ithaf etme fikrini sunan Kadir Bey’di sağ olsun. Bu yolun zorlu bir yol olduğunu en başından söyleyerek uyaran da kendisiydi. Bu yolculuğa bunu bilerek çıktım, elbette halen de deneyimliyorum.  Birlikte disiplinli bir şekilde koordine olarak kitabımızı çıkarmıştık. Talihsiz bir döneme gelse de onun doğum günü bugün. Ve ben onun sayesinde kimlerle tanıştım bilemezsiniz. Nasıl da mutlu olduğum güzel insanlarla ve yorumlarla karşılaştım. Bu raddeye gelene dek beni her zaman destekleyip gönülden ilgisini cömertçe sergileyen dostlarım, arkadaşlarım vardı, hep vardılar ve hâlâ varlar. İsimlerini sayarsam bitmez, onlar kendilerini bilirler. Varlıklarıyla daha da güçleniyorum, hep de öyle olmasını diliyorum. Milliyet Blog’da da yazdığım dönemde çok güzel ruhlu insanlarla tanıştığımı ve onlardan da değerli yazılar, şiirler okuyarak kendimi geliştirdiğimi, hatta bir bakıma orasını bir edebiyat okulu saydığımı bilirim. Vefalı insanlar her yerdeler, onlar da öyleler ve hep varlar, yanı başımdalar sağ olsunlar.

Ve canım kardeşim, kocaman kalplim, büyük destekçim Nergiz’ime, varlığınla dünyanın en şanslı ablasıyım, bu hissi verdiğin için ömrümce minnettarım. Ve daima hayatıma hayat veren, Murat’ıma ve anneme, canımsınız…

Her daim teşekkürlerim ve minnetlerim güzel aileme, onlar hep benimleler zaten.

Bundan sonrasını bilmiyorum, neler olur neler gelişir. Yaşam, dediğim gibi sürprizlerle dolu. Şu sıkıntılı günlerin bitmesini hepimiz beklemekteyiz, elbette ki önceliğimiz sağlıklı günlere kavuşabilmek olsun. Yine yazarız, okuruz, paylaşırız… Olursa bir hatta başka kitaplar daha olur, olamayabilir de. Her şey zamana kalır. Her dilek, her hayat, her soluk, yitmemiş zamandadır…

Bugün Bunlar Hep Güzden’in doğum günü. Gün onun, gün ona, kutlu ola…

 

Nermin Ayduran

24 Ocak 2021  - Denizli

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.