GELİN - KAYNANA ÇATIŞMASI
08 Temmuz 2022, Cuma 15:22Merhaba sevgili dostlar.
Bugünkü köşe yazımı kurban bayramı nedeniyle gelin kaynana çatışmasına ayırmak istedim. Şöyle ki; aileyi ve toplumu ilgilendiren, hem insan, hem din, hem vicdan ve hem de kültürel anlamda etkili olan gelin – kaynana çatışmasıdır.
Başlarken, Davranış ve Profil Analisti olarak şunu belirtmeliyim; evlilik için kesin adımlar atılmadan önce gelin adayı olan kadın eş adayı olan erkeğin annesini ve ailesini iyi analiz etmelidir. Çünkü, her ne kadar bir kadın ve bir erkek evlenecek olsa da, ne yazık ki toplumsal yaşam kültürümüzdeki geniş aile yapısına bakarak değerlendirecek olursak bir kaynana faktörü vardır, ve gelin kaynana çatışması potansiyel sorun olarak en önde durmaktadır. O nedenle evlilik kararı öncesinde tavsiyem şudur ki; ''Eş Uyumu Analizi'' yaptırırken kesinlikle ''Gelin Kaynana Uyum Analizi'' de yaptırmak doğru bir adım olur.
Bu bölümde TDK sözlüğüne göre ''Kaynana ve gelin'' sözcüklerinin kökenine ve anlamlarına bir göz atalım:
"Kaynana (Kayın ana, kayınanne, kadınana, kadınanne, anne, kayınvalide)"; Kocaya veya kadına göre birbirlerinin annesi.
''Gelin''; evlenmek üzere hazırlanmış, süslenmiş ya da yeni evlenmiş kadına denir. Bir kadın nişanlandığı andan itibaren erkek evi tarafının gelinidir.
"Kayın" sözcüğü; birbiriyle evli çiftlerden her birinin erkek kardeşine verilen addır (Kayınbirader). Kayınanne sözcüğü zamanla ''Kaynana'' olarak değişmiştir. Ama bazı kayınvalideler ve gelinler birbirlerine öyle acılar çektirir ve haksızlık yapar ki, zaman içinde önce zıtlaşma, küçük çatışma ve ilerleyen evrelerde ise nefret etme noktasına kadar gelirler. Gelin, kayınvalideyi kocasının annesi olarak değil de, ruhsal ve duygusal olarak kendinden uzak tutma adına kayınbiraderinin annesi tanımlamasıyla ''Kaynana'' diye adlandırır. Kaynana ise gelinini ''El kızı'' olarak tanımlar.
Kaynana, gelininin bakış açısına göre normal koşullarda öz annesi kadar değer verdiği ikinci annesidir. Çünkü gelin; kocasına duyduğu sevgi ve saygıdan dolayı kocasının annesine dört elle sarılır ve kendi öz annesine davrandığı gibi davranır. Ki aslında istisnalar dışında öyle de olmalıdır.
Çok önemli bir noktayı hemen belirtmekte yarar var; ne bütün kaynanalar, ne de bütün gelinler için birbirleriyle geçimsizlik yaşar, anlaşamaz ya da kötü huyludur diyebiliriz. Ayrıca; tüm dünyada gelin kaynana çatışması vardır. Çatışmanın kimden kaynaklı olduğu konusunda söylenecek en doğru söz; iki ya da tek taraflı olabileceğidir.
Gelin kaynana çatışmasına dünya tarihinde ilk olarak Yunan Mitolojik Tanrıçası Afrodit'in gelini Psike ile yaşadıkları çatışma örnek verilebilir. Bu demektir ki, dünya tarihinde gelin kaynana çatışması hep vardı.
Gelin kaynana çatışmasına, batılı yaşam kültüründe daha az rastlanır. Çünkü, batılı ailelere ve çocuk yetiştirme tarzına baktığımız zaman aile bağlarının zayıf olduğunu görürüz. Bunun nedeni ise çocuğun küçük yaşlarda anne ve babanın yanında değil de kendi odasında tek başına bırakılmasıdır. Böylece çocuğun belli bir hayat disiplinine alışması ve kendine yetebilmeyi öğrenmesi amaçlanır.
Örneğin çocuğun karnının doyurulması için planlanmış saat aralıkları vardır, o saat gelmeden çocuğun ağlamış olması pek bir şey ifade etmez. Bu şekilde yetiştirilen bir çocukta güçlü aile bağlarının olabileceğinden bahsedemeyiz.
Onsekiz yaşına gelip reşit olunca da önzelikle kendi isteğiyle aileden bağımsız yaşamak için ayrı bir eve çıkar. Bu tarzda yetişmiş birinin aile bağlarının güçlü olduğunu düşünmek ne yazık ki mümkün değildir. Yetişkin biri olunca dakendi hayatını tek başına ve kendince oluşturduğu çevreyle devam ettirir. Aile ziyaretleri en fazla yılbaşında, foğum günlerinde ya da çok özel davetlerde gerçekleştirilir.
Bizim toplum olarak aile bağlarımız, kültürümüz ve geleneklerimiz gereği büyüklerimize verdiğimiz değeri batılılarda görmek pek mümkün değildir. Batıda bu şekilde yetişmiş birinin evliliği de genelde çok kısıtlı bir akraba ve akraba çevresinin birlikteliğiyle gerçekleşir.
Kadın ya da erkek farketmez, aile bağları zayıf olanların akraba ziyaretleri de çok fazla olmadığı için, gelin kaynana çatışmasına batıda çok az rastlanır. Çünkü o tür kültürlerde gelinler, kaynanasına elbette her insana olduğu gibi saygı gösterir, ama; bakmak ve birlikte olmak zorunda değildir. Nedeni ise tamamen yetiştirilme tarzı ve yaşam tercihidir.
Bizde ise aile ve toplumun kültürel ve geleneksel yapısına göre çoğunlukla gelin; kocasının anne ve babasına bakacak, onlara karşı hizmet ve hürmette asla kusur etmeyecek, kocasının ailesinin soyunu sürdürecek, ama her ne olursa olsun asla söz hakkı olmayacak. Ancak günümüzde bunları hiçbir insanın tam anlamıyla kabul etmeyeceği apaçık ortadadır ve bu yüzden gelin kaynana çatışmaları sürekli olmaktadır.
Bir türküde şöyle bir dörtlük var:
Kaynanayı ne yapmalı,
Kaynar kazana atmalı,
Yandım gelin dedikçe,
Altına odun atmalı.
Bir atasözünde ise gelin ve kaynana hakkında şu sözler vardır ;
“Gelin çiçek, her dediği gerçek,
Kaynana yılan, her dediği yalan.”
Gelin için bir başka dörtlük;
Gelin gelin salak gelin,
Anası gibi yalak gelin,
Kapımda köpek olursun,
Oğluma kurban ol, malak gelin.
Gelin kaynana çatışmasının nedenlerinden bazıları şunlardır; rekabet, kıskançlık, inatlaşmak, istediğini yaptırmak, yani yönetmek (iktidar), aynı evde yaşamak, kaynananın her şeye karışması ve yöneten taraf olma isteği ve baskısı (ev/aile bütçesi, çocuk yetiştirme, ev işleri, hizmet, hürmet...), gelinin de buna karşı çıkması vb. diyebiliriz. Gelin kaynana çatışması, aslında iki kadının hem bir erkek üzerindeki hem de yönetme baskınlığına sahip olmaya yönelik güç ve rekabet savaşıdır.
Bunların tersi davranışlar ise her zaman sağduyulu özelliklerdir.
Çatışmaların çıkış nedenlerine gerçekten yaşanmış olan birkaç uç örnek vermek gerekirse; geliniyle anlaşamayan kaynananın oğlunu ikinci bir kadınla evlendirmek istemesi, yine bir kaynananın tarlada hamile gelinine şiddet uygulayarak çocuğunun ölmüne neden olması, kaynanasından nefret eden gelin ve gelinini boğmak isteyen kaynana, kaynanasını çıldırtmak için kasıtlı olarak surat asan, iğneleyen, saygısızlık yapan, eşiyle annesinin çok yakın olmasından rahatsızlık duyan gelinler de var.
Size yaşadığım bir örnek vereyim; Kabak çiçeği dolması ve yemeğini bilirsiniz. Amcam, eşi ve tek çocuğu nenemin (babaannem) ve dedemin evinin arka cephesinde sırt sırta dayanmış evde oturuyorlardı. Halamın evi ise nenemin eviyle yanyana bitişikti. Amcamın eşi kabak çiçeklerini kurutmak için yufka ekmek vb. yapmak için kullanılan tandır odasının üstüne sermişti. Belki beş ya da altı yaşındaydım. Nenem ve halam bana ''Git şu kabak çiçeklerini ayaklarınla ez, altındaki bezi de yola at'' demişlerdi. Bu örnekte gördüğünüz gibi gelin kaynana çatışmasında görümce de devreye girmiş oldu. Nenemle halamın dediklerini yaptım mı? Ne yazık ki ''evet''. Amcamın eşi saatler sonra kabak çiçeklerini o durumda görünce kendi kendine kızdı ve bağırıp çağırdı, ve halamla birlikte evin önünde oturan neneme sordu ''Ana, kabak çiçeklerine ne oldu'' diye. Onlar da ''Biz görmedik, nereden bilelim, senin derdin ne'' gibi sözlerle olayı bastırdılar. Ben ise suçlu olduğum için sessizdim, ayrıca çocuk aklımla ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Tabii ki amcam olayı duyunca ablasıyla ve annesiyle konuştuktan sonra evini ayırdı. Bu olayda beş altı yaşında bir çocuğun nasıl kullanıldığını da görmüş oluyoruz...!!!
Bu tür yanlışların hangi taraftan geldiği, yani gelin mi kaynana mı olduğu aslında çok önemli değil. Önemli olan, toplu huzuru sağlamak ve çiftlerin aile hayatının zarar görmemesidir.
Kaynana, yıllardır bakıp büyüttüğü, evlenecek yaşa getirdiği oğlunu çok seviyordur ve oğlunun sevdiği kadınla evlenip mutlu olmasını ister. Bu amaç uğruna yapması gereken en önemli şey onlara destek olmaktır. Evlilik öncesinde oğluyla ve gelin adayıyla konuşmalı, onların evlilik hazırlığı için yapacağı alışveriş dahil olmak üzere hiçbir şeye karışmayacağını, tek istediğinin onların mutluluğu olduğunu, eğer anneleri olarak kendisine ihtiyaç duyarlarsa her zaman olanakları ölçüsünde onların yanında olacağını söylemelidir.
Kaynana, oğlunun ve gelininin arasına girmemeli, onların yanlarında olmalıdır. Gelin de kaynanasına karşı saygıyı elden bırakmamalıdır.
Çocuklar bazı oyuncaklarıyla çok severek oynar. Bu bağlılıktır ve normaldir. Ama bir oyuncağını yanından hiç ayırmak istemezse, hatta her gittiği yere götürürse, o oyuncağa bağımlıdır. Kaynana da oğluna bağlı ise, ki her anne çocuğuna bağlıdır, bu normaldir. Ama eğer tıpkı oyuncağından ayrılamayan çocuk gibi annenin oğluna karşı bir bağımlılığı varsa, tehlike çanları çalıyor demektir. Kaynana, oğlu, yani oyuncağı elinden almış gibi geline karşı kızgınlık ve öfke besler.
Gelin, kocasının damak tadını kaynanası kadar bil(e)mez, ama kaynanası bilir. Çünkü, oğlu evleninceye kadar oğlunun hangi yemeği nasıl sevdiğini en ince ayrıntısına kadar öğrenmiştir. Bir başka deyişle oğlu, annesinin yaptığı yemeklere alışmıştır.
Gelin, kaynanasından bu konuda destek istemelidir. Kaynana da bu desteği geline vermeli ve oğlunun damak tadı hakkında onu bilgilendirmelidir, ama çoğunlukla bu gerçekleşmez.
Torun doğduktan sonra babaanne olan kaynana, torununun yanında kalmasını çok isteyebilir, ama asla ısrarcı olmamalıdır. Çünkü çocuk, annesi ve babası tarafından belli bir düzen ve disiplin içerisinde bakılmakta ve eğitilmektedir. Babaanneler çoğunlukla bu konuya pek özen göstermezler ve çocuğu aşırı şımartarak alışkanlıklarının ve günlük yaşam düzeninin değişmesine neden olurlar. Eğer gelin ve kaynana arasında sorun varsa, çocuğun annesine karşı saygısının da kaybolduğu görülmektedir. Çocuk annesine döndüğü zaman aynı şımartılmayı anneden de isteyecek ve eğer anne bu istekleri yerine getirmezse, çocuğu ile aralarında sorun çıkacaktır.
Gelin-kaynana çatışması olan ailelerde bu tür zorluklar ve sıkıntılar ne yazık ki kaçınılmazdır. O nedenle gelin, eğer arada çok yıpratıcı ve aşağılayıcı sorunlar yaşanmadıysa ve kendince sakınca görmüyorsa, çocuğuyla kaynanasının evinde bir ya da birkaç gün kalabilir. Ki bayramlarda ve özel günlerde bu davranış oldukça önemlidir. Ama eğer sık sık sorun yaşanmışsa ve yaşanma riski vb varsa, eşler bu konuda önceden anlaşmalı ve duruma göre belki en fazla bir gece kalmalıdır.
Bu ve benzeri konularda gelinin kocasının tavrı oldukça önemlidir. Eğer erkek eşini zorlar ve eşinin istemediği ama annesinin istediğini yaptırırsa, gelin hem kocasına hem de kaynanasına karşı kızgınlık ve öfke biriktirir. Bazen de belki kocasıyla tartışmamak ya da onun üzülmemesi için onu kırmamak amacıyla bazı istekleri kabul eder, ama mutsuz olur. Bu durumda ise gelin ve kocası arasında ilerleyen zamanlarda çeşitli sorunlar oluşabilir. Çünkü gelin, kendi özel aile alanına saldırıda bulunulduğunu ve kocasının kendisine saygı duymadığını, değer vermediğini, söz söyleme hakkının elinden alındığını, dolayısıyla belki de kocası tarafından sevilmediğini düşünecektir. Bu durumda doğal olarak karı koca arasında sorun(lar) meydana gelir ve bu sorun(lar) ailenin huzur ve mutluluğunun bozulmasına neden olur. Erkeğin yapması gereken, birincil aile olarak kendi ailesine öncelik vermesidir. Tabii ki annesi ve babası özeldir ve eşiyle kendi ailesi arasında asla sorun yaşanmaması için denge kurucu olarak yükü omuzlamalıdır. Ama bazı söylemlerde olduğu gibi ''Erkeğin kenara çekilmesi ve karışmaması'' gibi bir durum söz konusu olmamalıdır. Çünkü eşi kadar o da sorumluluk ve görev üstlenmelidir.
Kaynana, gelini ile oğlunun huzurlarının kaçmaması için gelininin çok da önemli olmayan yanlışlarını ve eksiklerini kışkırtmak ya da dert yanma amacıyla oğluna anlatmamalıdır. Örneğin; ''Telefonla çok konuşuyor, dizi izliyor, evi iyi temizlemedi, yemeği geç pişirdi, … (!)'' gibi. Gelin de aynı şekilde kaynanası hakkında kocasıyla olumsuz ve gereksiz konuşmalara girmemelidir.
Kaynana, gelin için bir annedir ve ona hakettiği saygıyı göstermelidir. Oğlunun evlilikten itibaren artık onun da ayrı bir evi ve ailesi olduğunu, kendi yaşamlarıyla ilgili kararların ve yaşam tarzlarının belirleyicisinin kendileri olduğunu kabullenmelidir.
Gelin ve kaynana tek taraflı ya da karşılıklı şekilde çevrelerindeki insanları kullanarak birbirlerinin açıklarını aramamalıdır. Çünkü gelin, kaynananın öz kızı gibidir, kaynana ise gelinin öz annesi gibidir. O yüzden saygı asla elden bırakılmamalıdır.
Sevgili dostlar, oldukça geniş olan bu konuya kısacık değindim. Herkes için geçerli ve önceliği olan değer mutluluktur. Mutlu aile ve mutlu toplum için çiftler ilk ailelerine saygı duymalı, önem vermeli ve özen göstermelidir. İstisnalar kaideyi bozmaz.
Saygıyla, sevgiyle, güvenle, sağlıcakla ve mutlu kalın değerli dostlar.
İyimser Danışmanlık olarak her türlü evlilik ve bireysel sorunlarınızın çözümü konusunda, aldat(ıl)ma, kişisel gelişim, iletişim, yalan analizi, eş uyumu analizi, davranış analizi, profil ve kişilik analizi vb. alanlarda desteğe ihtiyaç duyduğunuzda size yürekten ve tüm iyimserliğimizle yardıma hazırız.
Unutmayın; ölümden başka her şeyin çaresi var.
Bayramınız kutlu, yüreğiniz mutlu ve gönülleriniz şen olsun. İyi bayramlar.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.